4 Şubat 2009 Çarşamba

Kasım’ın ikinci günü denizdeki kadın… Ocak’ın yirmi dokuzuncu günü, yine denizde!

Güney Amerika gezisi dönüşü, ayağından Copacabana’nın, İpanema’nın kumu, üzerinden Atlantik’in, Pasifik’in tuzu dökülmeden Sinema-Tarih Buluşması’nı izleyip yazan “abla” gezi yazılarını eve dönüşe bırakır. İstanbul’a her gelişinde yaptığı olağan Tahtakale ziyaretini, bu kez kızıyla yapar; finalinde ona, Mısır Çarşısı Kapısı dibindeki muhteşem konumu, tarihi, manzarası ve yemekleriyle tanıyıp sevdiği Pandeli’de gururla bir yemek ısmarlar. Şurada ne kaldı, biraz daha kal da yeni yıla beraber girelim dilekleri uyarınca hazırlanırken, top oynanan her sokakta ne yapıp edip bir münasebetsiz top darbesi almayı başaran “abla”nın, yılbaşında adet olduğu üzere alınan Millî Piyango biletine, adet olduğu üzere bir şey çıkmaz. Böylece sadece kendisinin yenebileceği tetris programı yazdırma hayâlini rafa kaldıran “abla”, Kuzey Ege’deki evine döner.

Bilge servis şoförü Halil Ağabey’in, hava durumunu arada bayağı soğuk yaptı diyerek bildirdiği; yokluğunda, diğer yazlıklar gibi terk edildiğini sanan, doğal yapısından da aldığı destekle küs sevgili gibi soğuk ev, “abla”nın, başlangıçta efekt izlenimi veren mırıltısına karşın, birkaç gün aralıksız yaktığı soba ile sonunda ısınır.

İkinci aşama, kedi nüfusu sayımı: Yokluğunda, Romy ile Lekeli Burun’un izleyen günlerde de ortaya çıkmayışına bakılırsa Çomar’ın çocukları yarı yarıya fire vermiş. “Abla” ile incirin dibinde karşılaştıklarında, sevincinden ne yapacağını bilemeyip yukarı omzuna tırmanıp yanağını ille de “abla”nın yanağına süren, bir saniye sonra aşağı inip bacaklarına sürünen, ikinci saniyede yine paçasından yukarı tırmanıp omzundan yanağına ulaşan Ekran Koruma ve sevgili biraderi, ürkek, sonradan açılan Brad Pitt ile en çok 10-12 dolayında gezinen kedi kadrosunda yepyeni bir yüz; gözlerinden inen iki damlayla leopar makyajlı, burnu korkuyla bir tavşanınki gibi hareketli, gri, tekir, uzun tüylü, banyo lifi kılıklı, ufacık Pofur!

“Abla”nın, üçüncü aşamada ben geldim! uğraması yaptığı, –hepi topu- üç komşusunun en yakın oturanından aldığı haberler, yüz kızartıcı! Bu ikisi, Ekran Koruma ve biraderi Brad Pitt, kedilere has mama/yol bulma becerisiyle ulaştıkları, bir önceki Merkür geri gidişinde uğradığı trafik kazasında kırılan bacağındaki alçıdan yeni kurtulmuş, tek bastonla yürüyen kadının, tel kapı ve pencerelerini tırmana tırmana delik deşik etmişler!

Bazılarını, araya giren zaman yüzünden okuyamadığı küçük defterindeki notları zor bela deşifre edip gezi yazılarını toparlamaya çalışmakla ve Merkür’ün geri gidişinin yarattığı yılgınlıkla günler geçerken, kargodan çıkan, küçük kız kardeşinin yolladığı bisküvi kolisi büyüklüğündeki kutu, “abla”nın hayâllerini gerçekleştiren bir yeni yıl hediyesi getirir: Son moda, yumuşak plastik en renklisinden bir çift çizme!

Bu, “abla”nın, …çok çamur oluyor da yürüyüşe çıkamıyorum… türünden çamura yatmalarını iptâl eder nitelikte bir gelişmedir ve ilk günden başlayarak, renkli lastik çizme, önce, 45 yıl öncesi suya basmaaaa! uyarılarına inat, foşuuur foşur denizde, ardından da çamura girme çocuğum, bak… tehditlerine gecikmiş sert bir cevap olarak, Karatepe’nin yapışkan vıck vock çamurunda test edilir. Bereket, lodos ve ardından yağmur, “abla”nın test hevesini tatmin eder sıklıktadır ve çizmeler yağmurlukla tamamlanarak, dolu ile zenginleşmiş 3 saatlik yağış testinden de başarıyla geçer!

Kış yüzünden tavan yapan kedi nüfusunu beslemek üzere kraker almaya Burhaniye’ye inerken serviste rastladığı, Kasım’ın ikinci günü denizdeki kadın*, “abla”ya, Ocak’ın yirmi dokuzuncu günü de denizde olduğunu alçakgönüllü bir edayla bildirir. Ama der, 15 dakika, fazla değil!

Havaların, iki-üç gün poyraz/ayaz, üç-beş gün lodos/yaş seyrettiği günlerde, “abla” yine Burhaniye’ye inmekteyken, şirketin önünden servise, bilge şoför Halil Ağabey’in yanına binen Kasım’ın ikinci günü denizdeki kadın, ben de gittim Pelitköy’deki deve güreşlerine... diye katılır sohbete, Burhaniye’deki hava yağmurlu diye iptal edilmiş ya, Pelitköy çok kalabaydı çooook! İlk defa görüyorum ben de, merak ediyordum, piknik gibi, bir içtiler, bir içtiler, sonra da oynadılar… Ama ben ayakta, çok yoruldum, ööööyle dikilmek iki saat, zor geldi… Erkekler kadın halinden anlamıyor…

Sessizlik…

Erkekler kadın halinden anlamıyor… “Abla” cümledeki vurguyu sezer; kendini koruma, özgürlüğünü koruma, yanlış anlaşılma… türünden kaygılarla yanlış anlaşılması gerektiğinde bile kadınlığını, cinsiyetsiz insanlığının ardına gizlemiş ve böylece iyi mi etmiş, kötü mü yapmış bilemezken, kadının kendini ortaya koyuşundaki keskinlik/kesinlik, Kasım’ın ikinci günü denizde yapılan konuşma üzerine aklına takılan, bilinç dönüşümüyle ilgili soruyu yanıtlar niteliktedir.


Kasım’ın ikinci günü denizdeki kadın* 4 Kasım 2008 tarihli yazı

Hiç yorum yok: