18 Mayıs 2009 Pazartesi

Yerini, kilosu ve özgüveniyle -tartışmasız- dolduran müşteri

“Abla” buyur edildiği müşteri ilişkisi elemanı masasının önündeki boş koltuğa, karşısındaki koltukta oturan, yerini, kilosu ve özgüveniyle tartışmasız dolduran diğer müşteriyle tezat biçimde, yıllardır çalışarak geride bırakmaya çabaladığı, oranı belirsiz değersizlik ve alçakgönüllülük karışımı duygularla ilişirken, kele yakın saç traşı, marka giysisi, spor ayakkabısıyla şehirli olduğu belli adam, hacminin farkında alay tınılı tok ses tonuyla sorar, “kahve Yemen’den mi geliyor?”

Masanın ardındaki, ince, ufak tefek, iri kahverengi gözlü güzel genç kadın, müşteri ilişkisi elemanı, bir yandan “abla”nın bilgilerini güncellediği bilgisayardan gözünü ayırmadan, “görevli arkadaşımız izinli, dışarıdan getirtiyorum, biraz uzun sürüyor” diye açıklar. Nasıl bir eğitimle edinildiğini bilinmez, aynı yumuşak tonla “abla”ya döner, “siz de” der, “Erzurum doğumlusunuz, ben de, babam askerdi…”

Kadınların, hacimli adamı kahvesiyle baş başa, saf dışı bırakan sohbeti sürer; kışın da oturduğu yazlık sitenin kalabalıklaştığını, kendisinin aralarında bulunduğu birkaç kişinin Mayıs’ın ilk haftasından bu yana denize girdiğini belirtirken sözlerini “soğuk olmuyor mu?” diye kesen müşteri ilişkisi elemanına “abla”nın yanıtı, “denizimiz her zaman soğuk, biz sıcak olunca, aman! tektonik bir değişiklik mi var acaba, diye telâşlanıyoruz…”

Müşteri ilişkisi elemanının, bilgisayarından beklediği sonucu alıp aktardığı, kahvesini bitiren ve artık 20 dakika öncesi kadar hacimli görünmeyen, dahası, alay tınısı yiteli -az daha kısık mı nedir- alçakgönüllü, neredeyse pes perdeden tona bürünen sesiyle görüşmeyi sonlandıran adamdaki değişikliği gözleyip nedenini merak eden “abla”, aradan geçen yarım saatin kaydını inceler ve anahtar sözcüğü bulur: “Tektonik…”

Köylülüğünden sıyrılmaya çalışan köylü kadın.

Gömeç meydanından, Körfez Birlik 24 no.lu minibüse binmeye hazırlanan köylü kadının elindeki çanta “abla”nın dikkatini çeker. Genelde pütürlü astarlık kumaştan dikilip, biyelerle süslenerek çanta süsü verilmiş eczane promosyonu bez torbaların gelişkin modeli çanta, yapay deriden ve klâsik kadın el çantası biçiminde üretilmiş.

“Abla”, dikkatini çeken şeyin, çantadan çok, verildiği eczanenin adının koca harflerle yazılı olduğu ön yüzünün, içe çevrilip gizlenme gayreti olduğunu fark eder ve taşıyanı incelemeye alır: İnce uzun, endamlı kadının, solukça siyah saten uzun dış giysisi, geleneksel omuzdan bol pardesü benzeri köylü kadın dış giyiminden farklı; bu, penslerle bele oturtulmuş. Başındaki, desenindeki çiçeklerin renginde oyayla süslü yazma ise, geleneksel bağlanışın dışında, eşarp gibi çene altından bağlı… Yapay deri, yazıları içe gizlenen el çantası, bele oturan saten dış giysi, eşarp gibi bağlanmış yazma; bu, köylülüğünden sıyrılmaya çalışan bir köylü kadın!

1999’da tam güneş tutulmasını Hasankeyf’te izlemek üzere yollara döküldüklerinde, bugünkülere çok benzeyen alaturka bir helayı da barındıran Urartu harabesini gezdikleri köyde rastladıkları, fondöten pembesi otobüsten iner inmez çevrelerini saran köylü çocuklar arasında hemen göze batan, sümüksüz temiz yüzlü, söküksüz, yırtıksız, tertemiz giysili oğlanın -Gömeç’li köylü kadınla aynı mayayı taşıyan- anası gibi…