“Abla”, dikkatini çeken şeyin, çantadan çok, verildiği eczanenin adının koca harflerle yazılı olduğu ön yüzünün, içe çevrilip gizlenme gayreti olduğunu fark eder ve taşıyanı incelemeye alır: İnce uzun, endamlı kadının, solukça siyah saten uzun dış giysisi, geleneksel omuzdan bol pardesü benzeri köylü kadın dış giyiminden farklı; bu, penslerle bele oturtulmuş. Başındaki, desenindeki çiçeklerin renginde oyayla süslü yazma ise, geleneksel bağlanışın dışında, eşarp gibi çene altından bağlı… Yapay deri, yazıları içe gizlenen el çantası, bele oturan saten dış giysi, eşarp gibi bağlanmış yazma; bu, köylülüğünden sıyrılmaya çalışan bir köylü kadın!
1999’da tam güneş tutulmasını Hasankeyf’te izlemek üzere yollara döküldüklerinde, bugünkülere çok benzeyen alaturka bir helayı da barındıran Urartu harabesini gezdikleri köyde rastladıkları, fondöten pembesi otobüsten iner inmez çevrelerini saran köylü çocuklar arasında hemen göze batan, sümüksüz temiz yüzlü, söküksüz, yırtıksız, tertemiz giysili oğlanın -Gömeç’li köylü kadınla aynı mayayı taşıyan- anası gibi…
1 yorum:
Çanta, "abla"nın üzerinde en çok düşündüğü konulardan biridir.
Çok istense de, çıkagelen sevgilinin "omuzundaki çanta" onun için bir tehdittir. Reenkarnasyonlarının en az bir kaçında esareti deneyimlediğini düşünen "abla" için özgürlüğünü yitirme, ele geçirilme, eşit edilme korkusu genlerine işlemiştir. Öyle ki "abla", bu yüzden sevgiliden vazgeçer.
Yorum Gönder